Erken Modern Dönemin Geometrik Şaheserleri: Yıldız Kaleler
Giriş
Barut kullanımının yaygınlaşması erken modern çağ Avrupası’nda savaş doktrininin değişmesine yol açmıştır. Gelişen ateşli silahlarla birlikte kuşatma savaşları yeni bir yüz kazanmış ve savaşların odağını meydan muharebelerinden büyük kuşatmalara çekmiştir. Bu yazımda da sizlere orta çağ kalelerinin yerini alan yıldız kalelerin gelişiminden, bu kalelerin nasıl kuşatılıp savunulduğundan ve nasıl bir değişime uğradıklarından bahsedeceğim.
Yeni Bir Çağ
Barbarların ve düşman ordularının amansızca duvarlara akın ettiği orta çağ kaleleri olabildiğince yüksek yapılır duvarlar çok da kalın olmazdı, mancınık gibi duvar yıkıcı kuşatma aletleri olsa da günler süren bir atış olmadığı sürece kale duvarları dayanabilirdi. Bu yüzden genelde kuşatanların taktiği yüksek duvarlara tırmanmak, duvarlarda ve kapılarda bir şekilde gedik açmak ya da kuşatılanları pes edene kadar kuşatma altında tutmaktı. Tüm bu önlemlerin üstüne bir de duvarları da kalın olan kalelerin alınması imkânsız gibi bir şeydi. Mesela hendekler ve birkaç kalın surdan oluşan İstanbul’un Theodosius duvarlarının aşılması imkânsız gibi görünüyordu ki zaten 1453’e kadar çeşitli hileler kullanılmadığı sürece bu duvarları aşabilen bir ordu olmadı. 15. yüzyıla geldiğimizdeyse gelişen teknolojiyle birlikte işler değişmeye başlamıştı. Osmanlılar İstanbul’u kuşatırken devasa toplar kullanmış Theodosius duvarlarına daha önce görülmemiş bir hasar vermeyi başarmıştır. 28 Mayıs’ı 29 Mayıs’a bağlayan geceyse günler süren bombardımana ve sayısız akına dayanamayan bu duvarların düşmesiyle bir çağın sonuna gelinmiş yeni bir çağ ise ufukta görünmüştür. Ama konumuz olan tasarımsal değişiklik için bir 40 sene daha beklememiz gerekecek.
Fransa’nın Birinci İtalya Savaş’ında aylarca dayanmak üzere tasarlanan İtalyan kalelerini birkaç günde ele geçirmesiyle birlikte artık eski tip kalelerin vaktinin geçtiği gün yüzüne çıkmıştır. Bu probleme çözüm bulmak için Michelangelo, Da Vinci gibi mucitlerle dolu olan ve her alanda rönesansın zirvesini yaşan İtalyan şehirlerinde konumuz olan yıldız şekilli kaleler ortaya çıkmaya başlamıştır. Trace Italienne olarak da bilinen bu kaleler top atışlarına dayanmak üzere tasarlanmıştır. Lucca, Pisa gibi şehirler kalelerinin duvarlarına şevler eklemeye başlamıştır. Daha sonra bu sefer de düşman piyadelerinin hücumuna açık hale geldikleri için bu sefer de duvarlara burçlar eklenmiştir ve kaleler o bildiğimiz görüntüsüne ulaşmıştır. Tam anlamıyla gelişmiş bir trace italienne’e sahip ilk büyük şehir Venedik Cumhuriyeti’nin elindeki Verona olmuştur. Hem Verona örneği hem deniz aşırı Cumhuriyet’in diğer kalelerinde de bu tasarımı uygulaması hem de İtalya’da savaşmış olan Habsburglar ve Fransa’nın bu fikirden etkilenmişiyle birlikte bu yıldız şekilli kaleler tüm batı Avrupa’da hızla yaygınlaşmıştır. Bu yeni tip kalelerin yaygınlaşmasıyla birlikte hem kale yapmak hem de kale kuşatmak oldukça pahalı hale gelmiş barutun orduların diğer kısımlarındaki büyük etkisiyle birlikte askeri doktrinler büyük bir değişim görmüştür. Bu yeni düzende ordu kurmak ve tahkimat yapmak derebeylerinin bütçesini aşacak derecede pahalıydı bu yüzden merkezi devletlerin git gide güç kazandığı yeni bir denge ortaya çıkmaya başlamıştı.
Fikrin nasıl ortaya çıkıp bir çağın sonunu getirdiğini gördüysek bu kalelerin neden böylesine pahalı olduğunu ve toplara nasıl dayandığını anlamak için nasıl yapıldıklarına bir göz atalım.
Yıldız Kaleler
Orta çağ kalelerinin duvarları dik bir yüzeye sahip olduğu için top parçaları duvarlara çarptığında kuvvet dik bir şekilde tüm kuvvetini iletiyordu. Yeni şevler ve eğimli yüzeyler sayesinde bu sorun çözülmüştür. Ayrıca duvarlar artık taştan değil patlamaya daha dayanıklı olan tuğlalar ve topraktan yapılmaya başlandı. Hedef küçültmek ve maliyeti düşürmek adına duvarların yüksekliği azaltıldı. Seneler boyunca mühendisler yeni fikirler denedi ve mükemmel savunmaya ulaşmaya çalıştı ve bunun sonucunda bildiğimiz klasik bir yıldız kaleyi şu şekilde tarif edebiliriz: (buraya plan resmi net lazım) Kör noktaları ortadan kaldıracak şekilde tasarlanmış köşeli burçlarla bezeli bir iç kale olurdu. Burçlar arasında kalan perde duvarı ve kapıları koruması için duvarlar önünde tenaille denen dış duvarlar yer alır. Tenaille’leri korumak için ravelin denen ve tabyaları andıran yapılar inşa edilir ravelinlerin kaleye bakan iç taraflarında duvar olmaz bu sayede ele geçiren düşman burada tutunamazdı. Genel olarak dış bir hat olsun diye iki yarım burçtan oluşan ouvrage à cornes (boynuz yapı demektir) veya iki yarım burç ve bir tam burçla desteklenen ouvrage à couronne (taç yapı demektir) kullanılırdı. Savunma işi daha da abartılıp bu yapıların da ravelinler ile desteklendiği de görülmüştür. Üstüne üstlük tüm bu tahkimatların çevresine hendekler kazılır ve suyla doldurulurdu. Bu yapılar tasarlanırken topların da mükemmel şekilde yerleştirilmesine dikkat edilir ve bu sayede kaleye yaklaşmak neredeyse imkânsız hale gelirdi. İkmal sorunu olmayan kalelerin fethedilmesi bazen absürt derecede uzun sürebiliyordu. Bunun en abartılı örneği Osmanlıların Kendiye kuşatmasıdır. Şehir tamı tamına 21 sene kuşatma altında kalmıştır. Kalelerin ele geçirilmesi cidden bir çileye dönüşmüştü ama imkânsız da değildi. Genelde ordular siper kazarak duvarlara yaklaşmaya çalışır ve topçu bataryaları kurmaya çalışırdı. Fakat kalelerin amacı zaten düşmemek değil düşene kadar düşmana olabildiğince zaman ve kaynak kaybettirmektir yeterince azimli bir muhasır ordunun karşısında her kale elbet düşer kimi zaman bu 20 seneden fazla sürse de.
Genel usulü gördüğümüze göre bir de kale yapımının ve kale kuşatmanın en büyük ustası Sébastien Le Prestre de Vauban’ı (kısaca Vauban diyeceğiz) tanıyarak bu işin mükemmeliyete yaklaşmış halini görelim.
Temsili
Vauban
1633’te küçük soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen bu adam gençliğinde 14. Louis’nin merkeziyetçi hareketlerine karşı hareketlerde yer aldıktan kısa bir süre sonra kraliyet güçleri tarafından yakalanır. Zekasını ve potansiyelini fark eden kraliyet subayları kendisini taraf değiştirmeye ikna eder ve böylece askeri mühendislik kariyerine başlar. 1667 ve 1678 arasındaki dönemde İntikal Savaşı (War of Devolution, türkçesi yok bile) ve Fransa-Hollanda Savaş’ında aldığı görevler sırasında kuşatma savaşları hakkındaki fikirlerini rafine hale getirdi. 1678’te Tahkimat General Komiserliği rütbesine terfi etti ve Fransa genelindeki kalelerin denetimi ve inşasından sorumlu olmuş oldu. Görevi sırasında başta o yüzyılın temel savaş alanı olan Fransa-İspanyol Hollandası sınırı olmak üzere ülkenin tüm sınırlarını kalelerle donatmış Fransa’nın işgal edilmesini imkânsız hale getirmiştir. Bunu yaparken işin ekonomik boyutuna da dikkat eden mühendisimiz, tutulması fazladan maliyet olan kaleleri yıktırmış kalesi bulunmayan çeşitli kritik noktalara ise yeni kaleler inşa etmiştir. Başarılı yaklaşımlarıyla o dönemde dört bir yanda savaşan Fransa’nın muharebe alanlarını domine etmesinde etkin bir isim olmuş hatta tahkimatları Fransa’yı Devrim zamanında dahi düşmanlarından korumuş hatta ve hatta 1870’teki Fransa-Prusya savaşında dahi hatırı sayılır bir yer edinmiştir. Bir mühendis olmasına rağmen üstün başarılarından dolayı 1703 yılında Güneş Kral tarafından mareşallik unvanına layık görüldü, meydanlarda savaşmayan bir stratejist ve mühendis için gerçekten de olağanüstü bir onur.
Vauban daha önce herhangi bir kale savunmamış olduğu için elimizde kale savunmak için nasıl bir metot izlediğine dair bir kaynak yok ama neyse ki kalelere yaptıkları bazı eklemelerden ve bir kaleyi nasıl kuşattığına dair elimizde bolca kaynak var. Zaten savunma konusunda asıl önemli olan şeyin aç kalmamak ve morali yükseltmek olduğunu işin kalanının düşmanının azmine ve kalenizin sağlamlığına kaldığını söylememizde fayda var. Vauban’ın en önemli eklemesi burç kuleleridir. Ravelinler ve burçlardan gelen ateş derken burçlar arasındaki duvarlara saldırmak genelde mantıksızdı bu yüzden kuşatmacılar genelde burçlara odaklanırdı, bunu görev Vauban burçları ana kalenin dışına yaptı ve kale duvarlarına burç kuleleri ekleyerek hem fazladan ateş pozisyonu kazanmayı hem de burcu alan düşmanın orada tutunamamasını sağlamayı hedeflemiştir. Bunun dışında geometrik açıdan mükemmele yakın şekle ulaşmıştır. Ama Vauban’ı en büyük yapan şey belki de taktik esnekliğidir bölgeyi görmeden çizilen ezber kale planlarını ağır bir şekilde eleştirmiştir. Vauban’a göre kendisinin yaptığı şey sadece hisleri ve tecrübesini kullanarak o bölge için yapılabilecek en iyi kaleyi tasarlamaktır.
Savunmaya dair fikrimiz olduğuna göre biraz da saldırı yapmayı öğrenelim. Erken modern çağda klasik bir kuşatma muhasırların düşmanın dışarı çıkmasını önlemek için kale etrafına duvar örmesiyle başlar, sonrasındaysa dışardan gelecek saldırılara karşı savunma yapabilmek için bir dış duvar daha örülür daha sonraysa muhasırlar kaleye zikzak şeklinde siperler kazarak yaklaşmaya çalışır zikzak şekli tercih edilir çünkü düşman ateşine karşı en iyi korumayı bu şekil sağlar. İlerlenirken belli aralıklarla tabyalar da inşa edilerek topların yaklaştırılması sağlanır ve bu şekilde kazılan siperler ve ağır ateş ile kale düşürülmeye çalışılırdı. Vauban bu taktiği eklemeler yaparak bir düzene dökerek mükemmelleştirmiştir. Çağının kalanı gibi duvarlar örerek başlamayı mantıklı bulan Vauban kazarak yaklaşma işini sabit bir sisteme dökmüştür. Üç paralelden oluşan bu sistemde kaleye üç farklı aşamada paralel olacak şekilde siperler kazılır. İlk paralel kaleye 600-700 metre kala kazılır, bu paralelin amacı toplar yerleştirip daha fazla ilerlerken düşman ateşini kendi toplarıyla kesmek ve ilerleyen birlikler için korumak sağlamaktır. İkinci paralel 200-300 metre kala kazılır, bu paralele spesifik noktalara sektirme atışı yapması için toplar yerleştirilirdi. Üçüncü ve son paralelse kalenin olabildiğince dibine kazılırdı bu paralel son hücumu yapmak için tasarlanmıştır, duvarları yıkması için patlayıcılar yerleştirilir hücum yapması için birlikler istiflenirdi. Paralel sistemi sayesinde müdafiler son güne kadar hücumun tam olarak nereye yapılacağını tespit edemiyor bu yüzden de odaklarını çok fazla yere yaymak zorunda kalıyorlardı. Vauban’ın paralel sisteminden sonra en önemli yeniliği az önce bahsi geçen sektirme atışıdır. Bu atış tipinde toplar daha az barutla doldurulup düşük bir derecede açıyla ateşlenirdi bu sayede top düşmana ulaşmadan hemen önce seker bir hat boyunca hasar verirdi. İnce mühendislik hesaplar gerektiren bu teknik verdiği hasarla etkinliğini kanıtlamış, 18 ve 19. Yüzyıllarda standart yöntem haline gelmiştir. Vauban’ın son büyük yeniliği cavaliers de tranchéedir. Bu tahkimat üçüncü paralelin de ilerisine yapılar ve kalenin şevinden daha yüksek olan bir atış platformudur. Bu atış platformu sayesinde muhasırlar minimal kayıpla şevleri ele geçirebiliyordu. Vauban’ın kuşatma taktiği oldukça etkiliydi ve zaiyatı minimal seviyede tutuyordu ama ayrıca oldukça da pahalıydı. Artık orduların da mevcudunun artmasıyla fazladan zayiat karşılığında zaman ve kaynak kazanmayı mantıklı bulan bazı subaylar Vauban’ı eleştirmiştir fakat ilerleyen yüzyılda standart prosedürün Vauban’ın yöntemi olduğunu düşünürsek bu eleştiriler etkisiz kalmıştır diyebiliriz.
Taktiği gördüğümüze göre bir tane de örnek görmemizde fayda var bu yüzden son olarak Vauban’ın ustalık eseri olan Ath kuşatmasına bakalım.
Vauban’ın Şaheseri: Ath
1688 senesinde Fransa Avrupa’nın en büyük gücü gibi gözüküyordu, zengin Hollanda’yı ve sonrasında Habsburgları çeşitli savaşlarda mağlup etmiş Güneş Kral’ın devleti artık sadece komşularını tehdit ederek kazanım elde edebilecek kadar güçlenmişti. Bu durum Fransa’ya karşı bir ittifak kurulmasına neden oldu ve İngiltere, Hollanda, Kutsal Roma İmparatorluğu, İspanyol İmparatorluğu ve Savoy’dan oluşan bir koalisyon Fransa’ya savaş açtı ve 9 Yıl Savaşı olarak bilinen savaş başlamış oldu. 1697 senesine geldiğimizde savaşta durum denk gibiydi ve iki taraf da ekonomik olarak zorda olduğu için aslında barış görüşmeleri 1695’te başlamıştı. Fakat bir türlü şartlarda anlaşılamıyordu. Bu yüzden Fransız tarafı masadaki güçlerini artırmak için İspanyol Hollandası’na bir taarruz yapılması kararını aldı ilk hedef olarak da Ath şehri seçildi.
Ath kalesi şehir 1667’de ele geçirildikten sonra Vauban tarafından tasarlanmış bir kaleydi ama çeşitli antlaşmalar sonucunda İspanyol tarafında kalmıştı. Dolayısıyla Vauban’ın kalesi herhangi bir savaşta düşmüş bir kale değildi ve şimdi kendi mimarı tarafından geri alınmayı bekliyordu. 16 Mayıs’ta Fransız öncü birlikleri civar yolları tutmaya başladı. Bundan sonraki haftada Fransızlar kendilerini koruyacak dış çevre duvarı yaptı. Düşman garnizonunun sayıca az olduğunu ve İspanyolların kuşatmaya düzgün bir hazırlık yapmadığını düşünen Vauban kalenin etrafını saracak bir duvarı gerekli görmemişti buradan da gerektiğinde esnek kararlar aldığını görebiliriz. 22 Mayıs’ta duvar biter bitmez kazma işine başlandı ve kuşatma başlamış oldu. Hedef Brüksel kapısıydı, kalenin önünde bir tenaille ve ravelin vardı. Kapı ayrıca iki yanındaki Limburg ve Namur burcuyla korunuyordu. Kaleye 600 metre uzaklıkta olan ilk paralel bir gecede kazıldı. Yukarıda anlattığımız üzere bu paralele topların yerleştirilmesini ve düşman ateşinin susturulmasını beklerdik ama Vauban riskli ama hızı artıracak bir karar alıp ilk paraleli daha önce yaptırmadığı iç dış duvar** olarak kullanmaya karar verdi ve ağır yağmur altında düşmanın kendi hızlı ilerleyişlerini fark edemeyeceğini düşündü. Vauban haklı çıkmıştı düşmandan gelen zayıf atış 300 metre uzaklıktaki ikinci paralele sektirme atışı yapan topların yerleştirilmesiyle susturulmuştu. Sektirme atışları eşliğinde ilerlenerek üç günde şevlerin 50 metre yakınındaki üçüncü paralel de kazıldı. Ordusunun bariz üstünlüğünden etkilenen Vauban burada da cesur bir karar aldı ve askerlerin yoğunlaştırılacağı birkaç tabya haricinde bir üçüncü paralel inşa edilmedi. Hemen ardından cavaliers de tranchée de inşa edildi ve top atışına destek olarak tüfek atışına başlandı ve böylece zaten sektirme atışlarından dolayı ağır zaiyatlar veren düşman ordusu şevlerden çekildi. Tahkimatları sularla dolduran set de yıkılarak şehrin çevresi kurutuldu. Ağır bir bombardımanın ardındansa ravelin ele geçirildi. Hemen ardından şevlere kurulan toplarla birlikte burçlar bombardımana tutuldu. Sadece iki günde Namur burcunun duvarları yıkılmıştı. 5 Haziran’da Fransızlar kaleye son bir taarruz planladığı sırada İspanyollar teslim oldu. Fransız tarafının zaiyatı sadece 200 kişiydi bir kuşatmada muhasır tarafın müdafi taraftan daha az kayıp vermesi gerçekten de olağandışıydı. Üstüne üstlük kuşatma iki hafta gibi kısa bir sürede bitmişti.
Şekil Ath'ın temsili kuşatmasıdır.
Sonuç
Bu yazımızda erken modern dönemde askeri taktiklerin kuşatmalar ekseninde nasıl değiştiğini inceledik. İncelememiz sırasında genel olarak bir erken modern Batı Avrupa tarihi de görmüş olduk. Ülkemizde ve dünyada oldukça arka planda kalmış olan bu dönem aslında bir geçiş aşaması olmasından mütevellit oldukça ilginçtir diplomasi ilk kez karmaşıklaşmaya başlamış, felsefe ve matematikte çok büyük isimler ortaya çıkmış, sanatta pek çok önemli akım ortaya çıkmış ve gelişen teknolojiyle birlikte özellikle savaş meydanlarında ilginç şeyler denenmiştir. Kısacası etkisi oldukça büyük bir çağdır umarım bu dönem ilginizi çeker ve ileri okumalar da yaparsınız.
Ek1
Modern zamanda nasıl görünüyorlar:
Yazar: Enes Güler